Kasım 2012 Müslüman, dininin esaslarını Kur’ân ve sünnetten doğru alarak öğrenmek ve uygulamaya geçirmekten sorumludur.

Download Report

Transcript Kasım 2012 Müslüman, dininin esaslarını Kur’ân ve sünnetten doğru alarak öğrenmek ve uygulamaya geçirmekten sorumludur.

Kasım 2012

Müslüman, dininin esaslarını Kur’ân ve sünnetten doğru alarak öğrenmek ve uygulamaya geçirmekten sorumludur. Tersi; dini bilgi açısından “cahillik”tir. Cahillik (yetersizlik), sahibini sorumluluktan kurtarmaz… Cahil, duyduğu/gördüğü verilere kolayca inanır ve “dine ait olduğunu sandığı” her tür yanlışı kendine kutsal hale (din haline) getirir. Bunu yaparken çoğunlukla “kastı” yoktur, sadece “neyin doğru, neyin yanlış olduğunun” farkında değildir. Farkına varamaz; çünkü, yanlışları ayırt edecek (gittiği yolun doğru olup olmadığını anlayacak) “bilgi ve tecrübe”ye sahip değildir… “Boş versene” diyenler, insan ve cin şeytanın dümen suyunda kalmaya mahkûmdur.

DİN DİNİ BİLGİ “Kendi Yapar - Kendi Tapar” Dinleri ● Bazı insanların olayları “görünür/görünmez güçlerle” açıklamaları, onları kutsallaştırıp simgeler üretmeleri (elleriyle putlarını yapmaları) ve tapınmaları ile oluşmuş inanç sistemidir. (İlkel kavimlerin dini de denilebilir.) ● Bazı insanların “insana ait” bir görüşü “mutlak doğru” kabul ederek ona kutsiyet izafe etmesi ve onu kendine din haline getirmesidir. Bu dinin totemi “insan”, kutsal metinleri ise “onun sözleri”dir. (Materyalistlerin dini de denilebilir.) ● Semavi dinlerden Musevilik ve Hristiyanlık “Tek Allah'a imanı esas alan KIYAS Hakkında nass bulunmayan bir ÜMMET Bir peygambere inanan insanların ancak, eldeki metinlerin içeriği “insani”dir. alimlerin, dinî bir meselenin hükmünü, Kitap veya Sünnet’te tümüne verilen ortak ad. ekleme meselenin hükmü hakkında ittifak etmeleri.

hükmü bilinen bir meseleye göre açıklamak.

(Hz. Muhammed’in ümmeti, Hz. İsa’nın ümmeti. Hz. Musa’nın ümmeti gibi.) Bir bilginin dine ait olduğunu söyleyebilmek için bilginin dinin ana kaynaklarında bir karşılığının olması gerekir. Konu İslâm olunca ana kaynak Kur’ân ve İslâm Peygamberi Hz. Muhammed’in (sav) hayatı (sözleri, uygulamaları ve tavırları) dır. “İcma” ve “Kıyas” da ayrıntılarda kaynak olarak kullanılır…

İNSAN VERİ HAVUZUNDA BÜYÜR

İnsana ulaşan her veri, bir tür (doğru veya yanlış) bilgidir.

Çocuk beyni beyaz bir sayfa gibidir, ona ne yazılırsa kalıcı olur.

Zamanla bazıları hatırlanmasa da (silindi sanılsa da) bilinç altında izi kalır.

AĞAÇ YAŞ İKEN EĞİLİR Doğduğunda 3- 4 kiloluk et parçası olan bebek, anne - babanın günlük telaşları arasında göz açıp kapayıncaya kadar büyür, çocuk olur… Çocuk deyip geçmemeli. O, çevresinde olup bitenleri fotoğraf makinesi gibi kapar, beynine kaydeder. Bu kayıtlar “kişiliğinin” oluşumunda alt yapıyı oluşturur. Bu sebeple bir çocuğun yaşadığı ortam önemlidir.

ÇOCUĞU ÇEVRESİ ŞEKİLLENDİRİR Her çevrenin kültürü farklı olduğundan çocuğa aktaracağı bilgi de farklı olacaktır. Bu sebeple Türkiye’de doğmuş bir çocuğu Türkiye’de büyütmek ile (örneğin) Almanya’da büyütmek arasında sonuçları itibariyle çok fark olacaktır. Bırakın Türkiye - Almanya kıyaslamasını, Türkiye’de köy - şehir içinde büyümek bile farklılıklar gösterir. Bu kıyaslama aynı şehrin zengin - fakir mahalleleri için bile yapılabilir. KABUĞUNU KIRABİLMEK Yetişme tarzının etkisinden kurtulup basamak atlayan yetişkin sayısı azdır. (Kendini Müslüman olarak tanımlayan birinin seküler hayat yaşarken dindarlaşması gibi) ; çok az insan da kendisi için devrim sayılacak yeni bir “hayat tarzı”na geçebilmektedir. (Bir gayrimüslimin Müslüman olması gibi.)

Çocukluk ve gençlik dönemlerinde benimsenen her bilgi, o insanın karakterini ve inançlarını oluşturacağından doğruluğu önemlidir.

● Oluşmuş / oluşturulmuş görsel, yazılı, sesli veriler ulaştığı insanın iç dünyasında karşılık bulur; yani, insanı (+/-) etkiler. Bu etkilerin bir kısmı değişik sebeplerle bastırılır, dışa vurulmaz; bir kısmı da davranışlara, sözlere yansır.

● İnsanın dışa vurulmuş duyguları onun “hayat tarzı”nı oluşturur. Bu oluşumda; bireyin mantığının ürettiklerinin rolü tartışılmaz.

DOĞRU BİLGİNİN ÖNEMİ MANTIK

İnsan mantığının nasıl çalıştığıyla ilgili çalışma yapanlar “düşünmenin ilkelerini ve yollarını araştırdıklarını, yaptıklarının bilim olduğunu” söyleyerek zihin işlemlerine ait “kurallar” koyarlar… Koyarlar da kendileri de dahil mantığın sahibine hata yaptırmasına mani olamazlar. Çünkü, mantık eldeki verilere göre çalışır. YANLIŞ/EKSİK VERİLER insanı yanlış düşünmeye ve yanlış davranışlara sürükler. Bu sebeple “Sadece mantığıma güvenirim” diyenler çoğu zaman yanılırlar…

BOŞ KAFA, ŞEYTANIN ÇALIŞMA ODASIDIR.

DÜMEN SUYUNA GİRMEMEK ● Zaman zaman “uç fikirler” ileri sürenleri görürüz… Söylenenin içeriği ne olursa olsun hemen “herhalde doğrudur” dememek gerekir. ● Gelişim için yeni fikirler iyidir. Ancak; her yeni fikir “fayda için” ileri sürülmez, arkasında sahibinin art niyetleri olabilir… ● Niyet okumanın bir makinesi olmadığına göre; bir yazının, bir resmin, bir sözün arkasında ne niyetin olduğunu bilemeyiz. Ancak, ileri sürülenlerin doğru mu-yanlış mı olduğunu anlamaya çalışabiliriz . Bunun için de bilgi ve tecrübe gerekir… MATEMATİK ÜZERİNDEN ÖRNEKLEYELİM

Birileri matematik biliminin inceliklerinden faydalanıp 2 = 1 veya 2 < 1 olduğunu söyleyebilir. Aslında kendileri de söylediklerinin doğru olmadığını bilirler… Niyette rant elde etmek, popülarite kazanmak varsa insanın yapmayacağı “göz boyama” yoktur. DAİMA 2 = 1 DİR. BANA İNANIN… UZMAN OLAN BENİM, BOŞ VERİN BAŞKALARINI… İŞTE SİZE İSPATI.

Ve başlar anlatmaya a = b a.a = a.b diğer bir yazılışla a 2 = a.b

a 2 – b 2 = a.b – b 2 Olduğunu kabul edelim. “Bir eşitliğin her iki tarafını aynı sayı ile çarparsak eşitliğin değeri bozulmaz” kuralından hareketle her iki tarafı ( a ) ile çarpalım.

“Bir eşitliğin her iki tarafından aynı sayı çıkarılırsa eşitliğin değeri bozulmaz” kuralından hareketle her iki taraftan ( b 2 ) sayısını çıkaralım.

Bu ifadeyi çarpanlarına ayıralım.

(a - b).(a + b) = b.(a - b) (a - b) a + b = b (a - b) “Bir eşitliğin her iki tarafını aynı sayıya bölersek eşitliğin değeri bozulmaz” kuralından hareketle her iki tarafı (a-b) ile bölelim, sadeleştirelim, geriye kalanları yazalım.

Baştan a = b kabul ettiğimize göre, ( a ) nın yerine ( b ) yazalım ve işleme devam edelim.

b + b = b olur ki; toplarsak 2.b = b olur.

Her iki tarafı ( b ) ye bölelim.

2.b = b b b SONUÇ:

2 = 1

Gördünüz mü ben haklı çıktım(!)..

HAYIR!.. ANLATILAN YANLIŞTIR. 2 =1 DEĞİL 2 < 1 DİR. DOĞRU OLAN BENİM GÖRÜŞÜMDÜR. Ve başlar anlatmaya 1 9 1 < 3 ( 1 3 ) 2 1 < 3 Log ( 1 3 ) 2 < 1 Log 3 Olduğunu biliyoruz. “Bir ifadenin her iki tarafının logaritmasını alırsak değer bozulmaz” kuralından hareketle eşitsizliğin logaritmasını alalım.

Yazılabileceğini biliyoruz. İşleme devam edersek… 2 .

Log ( 1 3 ) < 1 Log 3 Şeklini alır, devam edelim… 2.(Log 1 – Log 3) < Log 1 – Log 3 Şeklini alır. Log 1 = 0 olduğunu biliyoruz.

0 0

2.(Log 1 – Log 3) < Log 1 – Log 3 Geriye kalanları yazalım… 2.( – Log 3) < – Log 3 Her iki tarafı ( Log 3 ) e bölelim… 2.( – Log 3) < – Log 3 - Log 3 - Log 3 Geriy e

2 < 1

kalır.

Gördüğünüz gibi: 2 < 1 olduğunu ( ikinin birden küçük olduğunu ) matematiksel olarak ispatladım… Sizler bana inanın… Sadece benim dediklerim doğrudur(!).

ÇOĞUNLUK

  

Çıkarım ne?

Bana ne, kaç olursa olsun Matematiği sevmem

Bizimkiler ne diyor?

Cinlerin işi… vs…vs…

2 = 1

değildir ÇÜNKÜ İnsanların çoğu emek gerektirmeyen, konuştuğunda ispat zorunluluğu olmayan konulara ilgi duyar. Futbol, magazin, dedikodu gibi konuların daima gözde olmasının bir sebebi de budur… Konuş konuşabildiğin kadar, ne atarsan tutar. Sonuç; “asgari bilgilere” bile sahip olmayan bireyler ve onların kalabalıkları. Madem ki işleme a = b olarak başlanıldı, bu durumda: a 2 – b 2 = a.b – b 2 ifadesi 0 = 0 demektir ki buradan da 2 = 1 çıkmaz. Veya: a = b den (a – b) = 0 demektir ki; ( a

-

( b a )( a

-

b ) + b ) = b .( a ( a

-

b ) b ) ifadesi 0 0 = 0 0 şeklini alır.

Bu durumda “belirsizlik” doğmuştur, a + b = b olduğu iddia edilemez. Yapılanlar matematiğin kurallarına aykırıdır; 2 = 1 değildir.

Ve başlar düzeltmeye

NOT

2 < 1

değildir ÇÜNKÜ Yapılan işlemde her iki taraf ( Log 3) e bölünmektedir. “Negatif bir sayıyla bölmek veya çarpmak eşitsizliğin yönünü değiştirir” kuralı gereği 2 < 1 değil; aksine 2 > 1 olur.

Elbette herkesin her konuda “derinlemesine bilgi sahibi” olması gerekmez. Ancak, bazı konular var ki (din gibi, meslek gibi, hayat bilgisi gibi) bunların “ olmazsa olmazları ” bilinmelidir.

Matematiğin doğruluğu herkesçe kabul edilen kuralları bile “aldatma/şaşırtma aracı” olarak kullanılabildiğine göre; dininin en azından “olmazsa olmazlarını” bilmeyen bir Müslüman'ın “din adına” kolayca aldatılabileceğini bilmesi gerekir.

KAYNAKLAR TÜKENDİ Yüzyıl öncesi Osmanlı’nın çöküş dönemidir. Bu dönemde Anadolu Müslümanları çöküşün getirdiği psikolojik ve ekonomik yorgunluğun yanında, bedenen de üç kıtada savaşmak zorunda kaldı. İlâveten “Kurtuluş Savaşı”… Bu Savaşlar (genel nüfus içinde oranca az olan) okumuş (eğitim almış) insan kaynaklarımızı tüketmiştir… Bu dönemde alfabenin değiştirilmesi ile okuma yazma bilen herkes, okuma yazma bilmeyen durumuna düştü. Anadolu Müslümanları, Arapça ve Osmanlıca olan yazılı kaynaklardan faydalanamaz oldu… 1920 1950 yılları arası devlet yöneticilerinin dine soğuk bakışları dinin “camiye - mezarlığa - mevlitlere” hapsedilmesine sebep oldu. Dinin özü yeni nesillere aktarılamadı, imanda/amelde boşluklar oluştu. “BİLGİ KİRLİLİĞİ” FIRTINASI Hayat boşluk kabul etmez... Din eğitimindeki boşluk, dönemin okumuşlarını materyalist / seküler yaparken, mütedeyyin sınıfı da “dini bilgi arayışı”na yönlendirdi. Dine ilginin artıyor olması, medyanın reyting kavgasına din eksenli tartışma programlarını ekledi. Meğer; ne çok “ilahiyatçı ve din karşıtı” varmış… Ağzı olan konuşuyor. ÖZE DÖNÜŞ ÇABALARI Tüm olumsuzluklara rağmen; kafa yapısıyla “milli”, ilmiyle “alim”, yaşantısıyla “Müslüman” olan az sayıdaki insanın gayretleri, İslâmı daha iyi tanımamıza sebep olmaktadır. (Yüce Allah (cc) sayılarını artırsın.)

İçinde bulunulan toplumun din adına “doğru yanlış” olarak tasniflediği bilgi ve davranışlardır. Bu tasnifler, her zaman dinin ana kaynaklarıyla örtüşmez. Asıl tehlike: Sapmaların dinin hükümleri olarak kabul ve öncelik görmesidir… HAZIR BİLGİ (ÖRFİ BİLGİ) “Herkes böyle yapıyor” diyerek türbelere “çaput bağlamak, mum yakmak” örnek olarak gösterilebilir... Örfi bilgi sorgulanmalı; doğrusu yaşatılarak yeni nesillere aktarılmalı, yanlışı topluma unutturulmalıdır.

Bazıları kendisini bir şekilde etkileyenlerin fikirlerini sorgulamadan benimser ve “Onun ki doğrudur” diyerek bir nevi kolaycılığa kaçar... Bu kolaycılıkta doğru kişi seçilemezse “yanlışı benimsemek” riski, “hatayı yayma” vebali vardır. Hocam dedi ki, şeyhim dedi ki, “dede”m dedi ki, falan Prof. dedi ki ile fikir sahibi olmak ve gereğini “din adına yerine getirmek” her zaman doğru sonuçlar vermez. Onlar da insandır ve yanlışları her zaman olacaktır. Müslüman, ulaştığı yazılı veya sözlü “dine ait bir bilgiyi” kullanmadan ve başkalarına aktarmadan önce, dinin asli kaynağı Kur’ân ve Sünnet’e uygunluğunu araştırmakla yükümlüdür.

ARAŞTIRILARAK BULUNAN BİLGİ (TAHKİKİ BİLGİ) Her Müslüman dine ait ana kaynakların öngördüğü şekilde iman ve ibadet etmek zorundadır. Bir diğer ifade ile “ilme” talip olup; okur araştırır... O, bu yolla bilgi sahibi olurken aynı zamanda ibadet de yapmış olur.

MÜSLÜMAN DİNİNİN VERDİĞİ MESAJI DOĞRU ANLAMAK ZORUNDADIR.

BİTİRİRKEN

“Sonradan uydurulan şeylere karşı dikkatli ve uyanık olun.” (Hadis) İsminin önünde unvanı olsun olmasın her konuşana itibar edilemez; edilirse: Kimi, horozun kurban olarak kesilebileceğini söyler.

Kimi, kadınların başının tesettüre dahil olmadığını söyler.

Kimi, zekat hesabına numaralar çekip cimriliği teşvik eder. Kimi, şarap dışındaki içkileri sarhoş oluncaya kadar içmenin yasak olmadığını söyler. Kimi, sağlıklı birinin fidye vererek oruçtan muaf olacağını söyler. Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Doğrusunu bilmeliyiz, çocuklarımıza doğrusunu öğretmeliyiz.

Yanlış öğrenenlerin doğruya ulaşabilmeleri için önce yanlıştan çıkmaları gerekir.

Bu daha zor ve zaman alıcıdır… HER BİR MÜSLÜMAN; ÖZELDE MİLLETİN, GENELDE ÜMMETİN SERVETİDİR.

HURAFELERLE, BİD’AT’LARLA DEĞİL DOĞRU BİLGİYLE DONATILMALIDIR.

İNSANIN DEĞERİ, “DOĞRU BİLGİYE DAYALI EYLEMLERİYLE” ORANTILIDIR.

Faydalandıklarıma teşekkürlerimle...

Kasım 2012