Aralık 2012 İnsanlarla ilişkiler “bilgi ve samimi olma” üzerine inşa edilmelidir; yoksa, ilişkiler “gaflet, rant (menfaat) veya ‘ayıp olmasın’ (ikiyüzlülük)” üzerine kurulur... Sekülerleşip günlük.

Download Report

Transcript Aralık 2012 İnsanlarla ilişkiler “bilgi ve samimi olma” üzerine inşa edilmelidir; yoksa, ilişkiler “gaflet, rant (menfaat) veya ‘ayıp olmasın’ (ikiyüzlülük)” üzerine kurulur... Sekülerleşip günlük.

Aralık 2012
İnsanlarla ilişkiler “bilgi ve samimi olma” üzerine inşa
edilmelidir; yoksa, ilişkiler “gaflet, rant (menfaat) veya
‘ayıp olmasın’ (ikiyüzlülük)” üzerine kurulur...
Sekülerleşip günlük hayatına dini sokmayanlar, insanın
dirisine ve ölüsüne “din penceresinden” değil,
“çıkar penceresinden” bakarlar. Cenazeye formaliteden
katılanlar buna örnektir...
Müslüman, davranışlarının hesabını insanlara değil,
Yüce Allah’a vereceği bilincinde olan kişidir. Bu sebeple;
ilişkilerini “ayıp olmasın” temeline değil, “İslâm” temeline
oturtur. Tersi; içte kendini kandırmak, dışta riyadır.
Emekli olmanın getirdiği serbestlikten faydalanarak yaz aylarını
hanımın memleketinde (Güney Ege’de bir sahil köyünde) geçiriyorum…
Bu bölgenin “doğruları(!)” benim bildiklerimden çok farklı.
GEÇTİĞİMİZ
Köyün merkezinde randevum var. Arabayı park ederken ezan okunmaya başladı.
RAMAZAN
Camiye yakınım, saate baktım daha zamanım var. Abdestimde olduğuna göre
AYINDA
namazı cemaatle kılayım istedim ve camiye girdim. Caminin içi boş sayılır, bu
bölgede normal… Namaz çıkışında avluda bir tabut ve başında bekleyen tanımadığım
birkaç kişi… Cenaze namazına katılacak kadar zamanım yok, avlu dışına çıkıyorum.
BİR
GÖZLEMDEN
HAREKETLE
O da ne? Karşı duvarın gölgesinde bir yığın insan ayakta veya oturarak bekliyor ve
aralarında konuşuyorlar. Belli ki cenaze için gelmişler ve cenaze namazının kılınmasını
bekliyorlar. Yoğun sigara dumanına bakılırsa oruçlusu da az olmalı.
Spermanın yumurtayı döllemesi ile başlayan insanın maddi varlığı, anne karnında su içinde gelişir.
İnsan doğumla birlikte atmosfer içindeki hayatına başlar… Bu hayat da sınırlıdır ve bir gün biter. Buna dünya lisanıyla
“ölüm” denilse de “yok olma” anlamında insan ölmez; ruhu ile varlığı bir başka boyutta devam ettirilir…
(Grafik olarak tekrarlayalım)
ÖNCE
RUH
YARATILMIŞTIR
Önceki
KIYAMET
konularımızdan
bir
DÜNYA
HAYATI
(Kâinatın sonu)
alıntı ile devam edelim…
Geniş Bilgi için:
İNSAN ÖLÜR MÜ?
Konusuna bakınız.
EBEDİ
HAYAT
CENNET
AHİRET
HAYATI
CEHENNEM
veya
DİRİLİŞ
(Ruhun Yeni Bedene Kavuşması
ve Hesap Verme)
YENİDEN
YARADILIŞ
Bu süreç; dünya zamanından, coğrafi bölgelerden, etnik yapıdan, inanç yapısından, cinsiyetten
bağımsız olarak her insan için ayrı ayrı işleyecektir… Ve her insan kendi “ebedi hayatını” yaşayacaktır.
Bir Müslüman (insan olarak) her nefesinde ölümüne biraz daha yaklaşır ve
kendisine takdir edilen “ömür” (süre) dolduğunda ruhu bedenini terk eder; geriye işlevsiz beden
(ceset) kalır. Sonuçta: Ruh hesap vermek için varlığını sürdürürken, beden çürümeye başlar.
MÜSLÜMAN
KİMDİR?
MÜSLÜMANIN
ÖLÜMÜ
CESEDE SAYGI
MÜMİN: Allah’a, Hz. Peygamber’e ve O’nun haber verdiği şeylere
(Allah’ın varlığına ve birliğine, ahiret gününe, kitaplarına, meleklerine,
kadere ve peygamberlerine) gönülden inanıp, kabul ve tasdik eden kimse.
Mümin, vahye iman edendir.
MÜSLÜMAN : İslâm dinine “bağlanan / teslimiyet gösteren”
(vahyin yap dediklerini yapan, yapma dediklerini yapmayan) kimse.
Müslüman, vahye uygun eylem sahibidir.
İslâma göre: Bir insanın ölümünde “ruh yok olmaz, bedeninden ayrılır”.
Bedenden ayrılmak ruhu yok etmez, bedeni işlevsiz kılar. Yönetilmeyen
beden “insan değil, görevini tamamlamış bir cesettir”.
Cesede “saygı duyulmalı” ve gereği yerine getirilmeli.
Yaşayanlar, bir Müslüman kardeşinin “cansız vücudunu” (cesedini) sahiplenmek zorundadır.
Bir diğer ifade ile onu ortada bırakamaz, onu usulüne göre define hazırlar, namazını kılar ve
dualarla gömer… Tersi, hayvani bir davranıştır; çünkü; hayvanlar ölülerini sahiplenmez.
DİN
KURAL
KOYAR
DENİR
CENAZE
“Hayatı sona ermiş (artık yaşamayan) bir Müslümanın kefenlenip tabuta
konmuş vücudu” veya “gömülmeye hazırlanmış insan ölüsü”dür.
 Müslüman, bir diğer Müslümanın ölümünü duyunca görevi başlar. İlk olarak; Bakara Süresi 156’ıncı ayetinden
"İnna lillah ve inna ileyhi raciun" der. Meali: “Biz Allah'ın kullarıyız ve biz O'na döneceğiz”. Devamında: "Ya Rabbi
onu salihlere kat, rahmetine eriştir, çoluk çocuğuna iyilikler ihsan et, bizi de onu da mağfiret et" (Hadis) diye dua
eder. Özetle; ilk görev duadır ve kendinin de öleceğini idrak etmektir.
 Müslüman, bir yakınının “ölümünü” soğukkanlı karşılar… Allah'a isyan anlamına gelecek sözler söylemek,
dövünmek, saç baş yolmak, yüksek sesle ağlamak, matem tutmak, siyah elbise giymek veya işaretler taşımak
ona yakışmaz. Yakışanı; kalben kederlenmek, istiyorsa sessizce göz yaşı dökmektir.
 Müslüman, ölenle yakınlık derecesine göre yapılması gerekenleri sırayla yerine getirir; getirenlere yardımcı olur.
Durumu müsait ise, cenaze namazına ve defin işlemine katılır, ölenin yakınlarına taziyede bulur.
CENAZE
NAMAZI
Yıkanıp kefenlenen ölüye dua yapmak üzere cenaze namazı kılınır.
Cenaze namazı, abdestli ve kıbleye yönelik olarak kılınır. Bu namaz,
Allah için namaz ve ölen kimse için duadır. Yaşayanlar bu yolla ölen din
kardeşinin günah ve kusurlarının bağışlanmasını Allah'tan dilerler.
Ölen bir Müslümanı yıkamak, kefenlemek, onun için namaz kılıp dua etmek ve
kabre gömmek Müslümanlar için farz-ı kifâyedir. Birileri bunları yaparsa,
görev diğer Müslümanlar üzerinden kalkar.
CENAZENİN TAŞINMASI
● Cenazeyi alkışlamak, slogan atmak, müzik veya korna
çalmak vb. ölüye ve ölü sahiplerine saygısızlıktır ve İslâm
dininin esaslarına aykırıdır. Bunları yapanlar yaptıklarının
dine aykırı olduğunu bilmiyorlarsa “gaflet”, bilerek yapıyorlarsa “dine düşmanlık”
içindedir. Her iki halde mazeret olarak kabul edilemez.
NAMAZ
SONRASI
● Mezarlığın yakın olduğu yerlerde cenazenin omuzlarda kabre götürülmesi bir
saygının ifadesidir. (Bu “ölümün hiçlik olmadığını anlatmak amacına” yöneliktir.) Cenazenin
arkasından mezara kadar gitmek sünnettir, bunda büyük sevap vardır. Yol boyunca
bir Müslümana yakışanı; cenazeyi vakar içinde taşımak, üzüntü ortamına uygun
şekilde davranmak, gerekmedikçe konuşmamak ve tefekkür etmektir.
Bir Müslüman bu hayatın sonlu olduğunu, bir gün kendi hayatının da son bulacağını,
kendisinin de böyle eller üzerinde taşınacağının idraki içinde olmalıdır. Cenazeye
katılmak bu idraki tazeler… O, kendisi için “İyi insandı" dedirtmenin sebebini işler.
CENAZENİN GÖMÜLMESİ (DEFİN)
Kabri başına getirilen cenaze omuzlardan indirilinceye kadar
cemaat ayakta bekler. Cenaze yere indirildikten sonra da iş
yapmayanlar (gayrimüslimler gibi ayakta durmaz) oturur veya
çömelir… Cenaze İslâm esaslarına aykırı olmayan örfe göre gömülür. Defin esnasında
ve sonrasında Kur’ân’dan bölümler okunur, dualar edilir, “telkin” verilir… Sessizce
kabristan terk edilir.
Peygamberimiz bir cenaze gömüldükten sonra
hemen dönmez, bir müddet mezar başında bekler
ve cemaate şöyle derdi:
DUA
ve
TAZİYE
● Taziye, ölünün yakınlarına “üzüntüsünün paylaşıldığını”
uygun bir ses tonuyla söylemektir.
● Taziye için çoğunlukla "Allah size sabırlar versin", "Başınız
sağ olsun. Allah geride kalanlara hayırlı ömür versin", “Allah
cennette buluştursun” gibi teselli edici sözler söylenir.
● Ölü yakınlarının normal hayata daha çabuk dönebilmeleri
için taziyenin (aynı yerde yaşayanlar için) üç günde bitirilmesi
uygun görülmüştür. Haberi olmayanların daha sonraki
günlerde taziyede bulunmasında da sakınca görülmemiştir.
Beklemiyordun değil mi? Ama sen artık “ölüsün”. Çok değer verdiğin bedenin
artık bir “ceset”. Bakma çevrende ağlayıp sızlananlara. Seni biran önce gömmeliler,
yoksa kokuşursun.
Seni kefenlediler ve caminin yolunu tuttular. Yolda bazıları “cenaze” diye saygı
gösterdi, bazıları ise “trafiği engelledi” diye homurdandı.
Bak, bazı dostlar “cenaze namazına” durdu. Formaliteden gelenler ise karşıda
namazın bitmesini bekliyor. Sana duayı bile çok gördüler.
Çukur seni bekliyor; ne kadar da küçük. Yanında sadece bir kefenin var, onun da
cebi yok; ama muhakkak “defnedilmen” gerekiyor. Kürek kürek toprağı üzerine atıp
çukuru doldurmaları ne kadar da kısa sürdü. Hocanın “telkini”ni duyuyorsun değil
mi? Geride bıraktığın mallarını sıralamıyor; Allah’tan, peygamberden bahsediyor.
Gelenler “taziyede” bulunup dönüyor. Mirasçılar telaşta; benim benim diyerek
yoksullarla paylaşmadıklarını sahiplenmek istiyorlar…
Sen ise yapayalnızsın… Senin hissene; bakteriler, böcekler ve bir de amellerin
(sevapların ve günahların) kaldı…
Ha!.. Unutmadan
“ayıp olmasın”
diye üzerine
mermer koydular
haberin olsun.
BİTİRİRKEN
ÖLÜ İÇİN NAMAZ KILMAK, ONUN İÇİN “ALLAH’TAN BAĞIŞLANMA” DİLEMEKTİR.
Kendini Müslüman olarak tanımlayan birinin karşı duvarın önünde dikilmesi veya “Ben de
geldim” dercesine ortalıkta dolaşmasına rağmen namaza katılmaması neyle izah edilebilir?
Namazını kılmayacağın cenazeye niçin katılıyorsun? Ölen kişinin sana en çok gerek duyduğu bu
anda duadan niçin kaçıyorsun? Sen “ölü için değil” sağlara karşı “ayıp olmasın” diye mi geldin?
Cenazeye
katılma sebebini
herkes kendi vicdanına
sormalı
Kendi cenazemizin de
a) Müslümandı, Allah rızası için vazifemi yapayım.
HANGİSİ?
b) Görüneyim, yoksa ayıp olur.
Komşuya ayıp olmasın veya biran önce kurtulalım
psikolojisi ile katılanların donuk tavırları veya ikiyüzlülerce
veya ıslıklarla-alkışlarla-bandoyla kalkmasını istemiyorsak..
● Ezeli ve ebedi olan sadece yaratıcı Yüce Allah'tır. O, canlı ve cansız her yarattığı için işleyen
kurallar koymuştur. Bu kurallardan biri de her insanın ölecek olması ve hesap vereceğidir.
● Mutlaka yaşanacak olan ahiret hayatı için insanın bu dünyada özel bir hazırlık yapmasına gerek
yoktur. Allah'ın emirlerine uymak ve Hz. Peygamberin tavsiyelerini dikkate almak yeterlidir…
KENDİMİZE
ÇEKİ DÜZEN
VERELİM
Faydalandıklarıma teşekkürlerimle...
Aralık 2012