dengeli olmak - Mehmet Zeki Aydın

Download Report

Transcript dengeli olmak - Mehmet Zeki Aydın

BİLİNÇLİ OLMAK VE
DENGELİ YAŞAMAK
Prof. Dr. Mehmet Zeki AYDIN
Sivas CÜ İlâhiyat Fakültesi
Din Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
www.mehmetzekiaydin.com
EMAİL:[email protected]
TEL:05055194393
HOŞGELDİNİZ
TEŞEKKÜRLER
TEBRİKLER
.
Bir başkadır
benim memleketimin
insanı..!
İşinin Ehlidir
Kurallara uyar...
Yenilikçidir...
Dürüsttür...
İlericidir...
Ekonomiyi ve,
tasarrufu bilir...
Kural koyucudur...
Ayrıntılara titizdir...
Çevrecidir...
Hoş görülüdür...
Mütevazıdır...
Çözümcüdür...
İşinin ehlidir...
Çağdaştır...
İş bilirdir...
Bağışlayıcıdır...
Teşvik edicidir...
İlkelidir...
Garanti tutkunudur...
Uzlaşıcıdır...
Davetlere icabette
dikkatlidir...
Veeeeeeeeee ...
Yol göstericidir...
Bu tür hareketler
sadece biz de mi var?
 HAYIR
ABD’de yapılan bir araştırmada
mahkemelerde verilen kararlarda
zanlının güzel ve yakışıklı olması % 50
oranında daha az ceza almasıyla
sonuçlanıyor.
.
BİLİNÇLİ
OLMAK
NE DEMEK?
BİLİNÇSİZ OLMAMAK
DEMEKTİR?
ŞAŞKIN OLMAMAK
DEMEKTİR?
.
ÖRNEKLER:
Su hırsızı su şebekesinden iki bağlantı yapıyor. Çünkü
mutfakta haram su kullanmak istemiyor.
Çimlere basarak yürüyoruz.
İlçeye doktor gelmesi için doktor duası yapıyorlar.
Salça kamyonu kaza yapınca, halk salça paylaşıyor.
Tayini çıkan öğretmen, okulu kilitleyip gidiyor ve 20 gün
öğrenciler bahçede ders yapıyorlar.
Yanan arabaya taş atıyorlar.
Otobüste arkada yer varken önde duruyorlar.
Çok yorulduklarını söylüyorlar, ama çarşıdan gelmiyorlar.
Gençleri arayınca bana güvenmiyor musunuz diyorlar. Arayıp
sormayınca beni hiç mi merak etmiyorsunuz, diyorlar.
BİLİNÇLİ OLMAK
Yaptıklarının farkında olmak
Yaptıklarını bilerek yapmak
Neyi, niçin yaptığının hesabını verebilmek
Neyi, niçin yapmadığının hesabını verebilmek
Ağzından çıkanı kulağı duymak
Fark etmez dememek
Ne yapayım dememek
Ben kimim sorusuna cevap verebilmek
Hedefi olmak
Rasgele yaşamamak
Başkalarına göre yaşamamak
Sorumluluk sahibi olmak
BİLİNÇLİ OLMAK
BİLİNÇLİ YAŞAMAK
X
EZBERE YAŞAMAMAK
demektir
BU TEST KİŞİLERLE İŞ GÖRÜŞMELERİNDE KIVRAK ZEKA VE
DİKKAT ÖLÇÜMÜ AMACI İLE YAPILMAKTADIR.
 Mini test
Aşağıdaki test, 4 basit sorundan ibaret.
Düşünmeden hemen cevap vermek gerekiyor.
Soru 1: Bir koşuya katılıyorsunuz, ikinci adamı
solluyorsunuz. Hangi sıralamada yer alırsınız?
.
 Cevap: “Birinci sıraya çıkarım." dediyseniz
tamamen yanıldınız! İkinciyi sollarsanız onun
yerini alırsınız, yani ikinci olursunuz. Ayrıca ikinci
soru için lütfen biraz daha az düşünün!
Soru 2: Sonuncuyu sollarsanız hangi sıralamaya
çıkarsınız?
.
Cevap: Sondan “ikinci" dediyseniz yine
yanıldınız! Biraz düşünün! Sonuncuyu nasıl
sollarsınız? Siz onun arkasındaysanız o
sonuncu olamaz değil mi ? Cevabı mümkün
değil! Kafa yormuyorsunuz herhalde. Hadi
bir daha deniyoruz, not tutma ve hesap
makinesi kullanma yok, hemen cevap
vermeniz gerektiğini de unutmayın!
Soru 3: 1000 al, 40 ekle, 1000 daha ekle, 30
ekle, 1000 daha, artı 20, artı 1000 ve artı 10.
Toplam ne çıkıyor?
.
 Cevap: 5000??? Yine yanlış!!! Doğru cevap 4100.
Aynı hesabı iyi bir hesap makinesiyle tekrar
yapabilirsiniz... Aldığınız tüm diplomalara bir
bakın isterseniz!!!
 Bari bu son soruya doğru cevap verin!
Soru 4: Ayşe‘nin babasının 5 kızı var: Adları
şöyle: 1. Çaça 2. Çeçe 3. Çiçi 4. Çoço 5. ……..
 Soru: Beşincinin adı ne? İyi düşünün haaa..
.
 Cevap: Çüçü???
Yanlıııışşşşşşş! Ayşe, Ayşe!!!
.
Dengeli olmak ne
demektir?
.
Dengesiz
olmamak
demektir.
DENGELİ OLMAK
ADİL (ADALETLİ) OLMAK DEMEKTİR.
Adalet: Bir şeyin olması gerektiği gibi olması
adalettir. Olmaması da zulümdür.
ORTA YOLU BULMAK DEMEKTİR.
İFRAT (aşırı gitmek, fazla yapmak) VE
TEFRİTTEN (geri kalmak, az yapmak)
KAÇINMAK DEMEKTİR.
YAPTIĞINI YERLİ YERİNDE YAPMAKTIR.
.
AKILLI MIYIZ?
????????
DUYGUSAL MIYIZ?
HER ŞEYDE DENGELİ OLMAK
AKIL
DUYGU
.
DUYGULARIMIZDA DENGE
 Sevgi, Nefret, Kıskançlık, Öfke, Korku,
Kaygı, Değer Verme, Takdir, Özgürlük,
Kendini Beğenme, Sevinç, Üzüntü, Öfke
sevgi
DAVRANIŞLARIMIZDA DENGE
İhtiyaçları giderme / harcama yapma / alış-veriş,
İlgilenme,
Çalışma,
Yeme-içme,
Giyinme,
Süslenmek,
Uyumada,
Reklamlara
bakış,
Yardımlaşma, Ziyaret, İkram, Arkadaşlık, Sosyal
İşler, Temizlik, Başarı ve kazanma hırsı, Fedakarlık,
Hakimiyet, Dindarlık, Nazlanma, Paylaşma, Sır
saklama, Eğlence, Tatil, Utangaçlık, Cinsellik,
Dengeli ve düzenli
Düzenli beslenme
Temizlik
Ayakkabım yok diye
üzülüyordum
ta ki ayaksız bir
adam görene kadar.
Arasındaki fark
 Selçuklu sultanlarından biri Mevlana'yı ziyaret
etmek istemiş. Bu ziyaretini gerçekleştirdiğinde
ona, saltanatları arasında ne gibi bir farkın
olduğunu sormuş. Hz. Mevlana söz konusu soruya
şu cevabı vermiş:
 "Senin saltanatın gözlerin açık olduğu müddetçe
vardır. Oysa benim saltanatım, gözlerimi
kapadığımda başlar."
Birlikte çalışma
Birlikten kuvvet doğar
İstişare ve işbirliği
Akıllı kişi, başkalarının akıllarından
yararlanabilen kişidir.
Acaba bu, “güç” için de doğru olabilir mi?
Dünya artık, başkalarının ilişkilerinden
yararlanabilenlerin yani “ilişki yönetimi”
sanatını kullanabilenlerin ayakta
kalabileceği bir duruma gelmiştir.
selam
Siz hangi gruptansınız?
 DÜNYADA ÜÇ SINIF İNSAN VARDIR.
 1.BİR ŞEYİ YAPAN “KÜÇÜK” BİR
GRUP
 2.BİR ŞEYİN YAPILMASINI
SEYREDEN “BÜYÜKÇE” BİR GRUP
 3.NE OLUP BİTTİĞİNİ BİLMEDEN
YAŞAYAN VE SEYREDEN
“MUAZZAM” BİR KALABALIK.
~ Bir İbret Tablosu ~
İstanbul devamlı
bir su problemi içerisindedir.
Bu problemin çaresi
asırlar önce
Kanuni zamanında,
Mimar Sinan'ın günlerinde
konuşulmuş
ve en büyük çare
Sinan'la bulunmuştur.
İstanbul'un o günkü
nüfusu çoğalınca
Kanuni Sultan Süleyman,
Sinan'ı huzuruna çağırır,
Der ki:
"Mimarbaşı, halkımız su ihtiyacı içinde.
Bir at yükü suya çok miktar akçe
ödüyorlar.
Acaba halkımızın bu su ihtiyacını
karşılamak için birşeyler düşünmez
misiniz?"
Mimarbaşı der ki:
"Sultanım siz müsaade buyurun,
ben İstanbul'un çevresini bir
dolaşayım, dışarıda mevcut suları
İstanbul'a getirmenin mümkün olup
olmadığını bir inceleyeyim ve ondan
sonra size bir cevap veririm."
Ve Sinan Ağa atına biner,
yanına yardımcılarını da alır,
Çekmece'den başlayarak
kıyıları dolaşır,
Beşiktaş'a kadar istanbul'un
kıyılarında, dereleri,
akan suları tespit eder.
Bu suların önü örüldüğü,
baraj yapıldığı takdirde
nereye kadar yükselir,
nereden nereye kemer
yapılarak
İstanbul'a getirilebilir, diye,
bunun günlerce hesabını
yapar ve Kanuni'nin huzuruna
çıkar.
Sultan sorar:
"Mimarbaşı, İstanbul'a
su getirmek mümkün müdür?"
Mimarbaşının cevabı:
"Belki sultanım, mümkündür.
Ancak çok ağır bir şartı var."
"Nedir o mimarbaşı?"
"Sultanım, altın dolu keseleri
uç uca dizmek şartıyla ancak
İstanbul'a su gelebilir.“
Kanuni'nin cevabı şu olur:
"Mimarbaşı sen İstanbul'a su
getirmenin mümkün olup
olmadığını söyle.
Eğer mümkünse ben keseleri
uç uca değil, yan yana dizmeye
razıyım."
Bunun üzerine Mimar Sinan kolları
sıvar ve İstanbul'un dışındaki suları
Kağıthane civarında belli yerlerde
toplar,
oradan da dere içlerine büyük geçitler
yaparak İstanbul'a getirir ve şehrin
belli meydanlarında umumi çeşmeler
yaparak suyu akıtır.
Bu çeşmelerin tamamı da kırkı bulur.
Ve Kırk Çeşme suları akmaya başlar.
O güne gelinceye kadar, musluk
gibi bir adet olmadığı için sular
boşa akıp gitmektedir.
O gün çok pahalıya mal olan suyu artık
bostanlara, yollara akıtmak
istemiyorlar ve ilk defa İstanbul'da
lüle dedikleri musluğu çeşmelere
koyuyorlar.
Su böylesine pahalıya geldiği ve
kıymet kazanmaya başladığı için
Kanuni bir ferman çıkanr, der ki:
"İstanbul meydanlarındaki umumi
çeşmeler halkın malıdır. Hiç kimse bu
çeşmelerden gizlice yeraltından
evine su alamayacaktır."
Bu umumi kaidenin bir istisnasını da
koyar Kanuni. O da özel olarak
Sinan'a iletilir. Denir ki:
"Sen İstanbul'a böylesine güzel bir
çalışma sonunda kırk çeşme sularını
getirdin.
Sen evine özel olarak bir lüle su
alabilirsin."
Ve Süleymaniye civarındaki meydan
çeşmesinden Sinan'ın evine özel
olarak yol yapılarak su akıtılır.
Böylece Mimar Sinan evinde özel
suyu olan tek kişi olur.
Mimar Sinan Şehzadebaşı Camiini,
Süleymaniye Camiini ve Edirne'deki
Selimiye Camiini yaptıktan sonra
yaşlanır.
Devir hep öyle geçmemiştir.
İtibarının yüksekte olduğu devirde,
kendisinin kıymetini takdir edenler
bir bir bu dünyadan göçmüşler.
Kanuni vefat etmiş,
yerine başka padişahlar geçmiştir.
Ve Sinan 99 yaşında!..
Çevresindeki dostları göçtüğü için de
kendisi istanbul'da adeta yapayalnız
kalmış.
Ve artık yeni bir nesil yetişmiştir.
Bir gün Sinan'ın kapısına birisi gelip
dayanır. Kapıyı çalar.
Sinan bastonuna dayanarak kapıyı
açar,
"Buyurun" der.
Gelen meçhul ihsan,
"Ben Topkapı Sarayı postacısıyım.
Sizi divana çağırıyorlar.
Herhalde bir soruşturmaya tabi
tutulacaksınız" der.
Sinan Ağa, bu ihtiyar halinde,
dostlarının tümünün göçüp gittiği,
kendisini eserleri inşaat halindeyken
görenlerin kalmadığı bu ihtiyar
dünyada,
"Acaba Topkapı Sarayına niye
çağırılıyorum?"
diye bastonuna dayana dayana gider.
Saraya girer, orada bir soruşturma
heyeti kurulmuştur:
Kadılar, ulemalar, müftüler, o
günün vükelası.
Sinan'a şöyle derler:
"Sinan Ağa, hakkında şikayet var.
Eve su almak yasak olduğu,
hiç kimse evine
özel olarak su almasın,
diye padişah fermanı olduğu halde,
sizin evinizde özel su varmış."
"Evet," der,
"Cihan Padişahı bana öyle özel
olarak müsaade etmişti. İstanbul'a
yaptığım, su hizmetinden dolayı
sadece benim şahsıma su
müsaade etmişti de almıştım."
"O zaman şu müsaadenizi,
fermam görelim de
ses çıkarmayalım.
Kimseye verilmemesine
rağmen,
sizinki devam etsin."
Sinan'ın cevabı şu:
"Ben o zaman Cihan
Padişahından ferman
istemekten hicap etmiştim.
Fermanım falan yok,
ama su benim evimde
akıyor."
Divan müşkül durumda kalır,
konuşmalar olur: "Sinan büyük
hizmetler etmiştir, evinde suyu
aksın."
Oradan başkaları cevap verir:
"Bu Âl-i Osman'a hizmet eden
sadece Sinan mı? Sinan gibi daha
nice hizmet edenler vardır. Ya
onların da evine özel su verilsin,
ya da Sinan'a da bu ayrıcalık
tanınmasın."
Divanda uzun münakaşalar olur,
son olarak verilen karar şudur:
"Sinan gibi diğer hizmet edenlerin
de evine su bağlanamayacağına
göre, Sinan'a verilen su kesilmeli,
fakat şimdiye kadar kullandığı su
fermansız kullandığı için
bir cezaya mucip olmamalıdır."
Ve bu karardan sonra Sinan evine
gelir. Üzgün, bezgin, fakat fazla
müteessir değil.
Çünkü Sinan hizmetini Allah için
yapmıştır. Kendisine bir ayrıcalık
tanınsın veya özel bir mükafat
verilsin diye değil.
Sinan 100 yaşına girerken hastalanır,
yatağa düşer.
Vefat sırasında bir bezi suya batırıp
da dudağına çalmak isterlerken
bakarlar ki,
evindeki musluktan su akmıyor.
İstanbul'a su getiren Sinan,
susuz evde vefat eder.
Vefat sırasında
bu olayı başında konuşanlara
verdiği cevap enteresandır:
"Biz hizmetimizi dünyada
bir bardak suya satacak
kadar
menfaat düşkünü değiliz.
Biz hizmetimizi Allah için
yaptık ve mükafatını da
ahirette bekliyoruz.
Dünyada evimize su
verilmediği için müteessir
değiliz."
Bu olayın bizlere verdiği mesajlar
vardır.
Dünyada, şana, şöhrete, dosta,
ahbaba, arka olmalara fazla
güvenmemeli.
Dünya öyle güvenilecek, insanlar öyle
bel bağlanacak kadar vefalı değildir.
Şartlar değişir, bugün sırtımız
çok sağlam yerde olur,
çok itibarlı insanlarla yakınlığımız
olur.
Ama yarın bir de bakarız ki,
dayanacak kimse kalmamış,
onların hepsi göçüp gitmiştir...
Hani derler ya:
"Duvara dayanma yıkılır,
insana güvenme ölür.“
Öyleyse fani şeylere
dayanmamalı, fani şeyleri
gaye edinmemelidir.
O‘na dayanmalı,
O’na güvenmeli ve
yaptığımız hizmetleri de
O’nun rızası için yapmalıyız.
İnsan bu tecelli karşısında
hayıflanmaktan kurtulamıyor!
"Hey gidi yalan dünya heyy !.
İstanbul'u suya kavuşturan
KOCA SİNAN susuz evde
vefat ediyor."
Ruhun şad olsun !..
- Son -
TEŞEKKÜRLER
http://www.oznur.cjb.net/
Prof. Dr. Mehmet Zeki AYDIN
 Sivas CÜ İlâhiyat Fakültesi
 Din Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
 www.mehmetzekiaydin.com
 EMAİL:[email protected][email protected]
 TEL: 05055194393