Transcript s-7 /41

ANADOLU GELENEKSEL
HALK HEKİMLİĞİ
Dr.Demet Taş
Sağlık Bakanlığı
Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Geleneksel, Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Daire Başkanlığı
TARİHÇE
Geleneksel halk hekimliğinin binlerce yıllık tarihi vardır. Bu gelenek
islamdan önce şamanlar, halk şifacıları ve ocaklar tarafından devam
ettirilmiştir. İslamın kabulü ile bilimsel anlamda tıp daha ön plana çıkmıştır.
S-2/41
TARİHÇE
Geleneksel Anadolu Halk hekimliğinin şifa tecrübesi nesilden nesile
geçen bilgi birikimiyle oluşmuştur. Geleneksel bilgi Türkiye’nin muhtelif
bölgelerindeki şifacılar tarafından kullanılmaya devam edilmekte olup
değişik isimlerle anılmaktadır.
S-3/41
TARİHÇE
Halk şifacıları, farklı kültürlerin etkisiyle oluşan, inançlara ve
tecrübelere dayalı tedavi yöntemlerini kullanmıştır. Tecrübeler sonucu
halk ilaçları ortaya çıkmıştır.
S-4/41
ESKİ TÜRK KÜLTÜRÜNÜN HALK ŞİFACISI OLARAK
“ŞAMANLAR”
Şamanlar tarafından en sık kullanılan tedavi tekniği ateş ile olmuştur .
Ateşin insanları kötü ruhlardan arındırdığına inanılırdı. Şamanlar, aynı
zamanda, doğum, evlenme ve ölüm törenlerini yöneterek toplumsal bir rol
almışlardır.
S-5/41
ESKİ TÜRK KÜLTÜRÜNÜN HALK ŞİFACILARI
Eski Orta Asya Tıp kültürü iki anlayıştan oluşmaktadır bunlardan biri KAM
ve BAKSI denilen büyücü hekimlerin yürüttüğü tıbbi anlayış, diğeri ise
OTACI, EMEÇİ veya ATASAGUN denilen bitkisel ve hayvansal ilaçlarla
tedavi anlayışıdır.
S-6/41
“OCAK” OLARAK BİLİNEN HALK ŞİFACILARI
Anadolu'da “Ocak” olarak adlandırılan halk şifacılarının olağanüstü
yöntemlerle hastalıkları tedavi ettiklerine inanılırdı. Bunlar "Urasa" olarak
da adlandırılırlar. Anadolu'da değişik hastalıklar ile mücadele eden birçok
farklı Ocak vardı. Bunlardan bazıları sarılık ocağı, erizipel ocağı, sıtma
ocağı, kabakulak ocağı, herpes ocağıdır , bazıları ise günümüzde hala
devam etmektedir.
S-7/41
“OCAK” OLARAK BİLİNEN HALK ŞİFACILARI
Ocak halk şifacıları bazı büyü
yöntemlerinin
yanısıra
bitkileride
kullanmışlardır. Bu kişilerin sıra dışı
güçlere sahip olduklarına ve bu gücün
ebeveynlerden çocuklara geçtiğine
inanılırdı.
S-8/41
“OCAK” OLARAK BİLİNEN HALK ŞİFACILARI
Bazen de şifacı, tedavi etme
yeteneğini fark ettiği aile dışındaki
insanlara da el vererek yeteneklerini
devrederlerdi.
Halen bazı yerlerde bu uygulamaları
görebiliriz.
.
S-9/41
TÜRKİYE’DEKİ GELENEKSEL HEKİMLİK
UYGULAMALARINDAN ÖRNEKLER
Anadolu hekimliği hakkında konuşulduğunda, "Lokman (Şifacı) Hekim“
büyük yer tutar. Lokman Hekim, İslam’ın kabul edildiği günden bugüne
tüm şifacıların atası olarak kabul edilmektedir. Lokman Hekim Anadolu
halk kültürünün en popüler geleneksel halk şifacısıdır.
S-10/41
TÜRKİYE’DEKİ GELENEKSEL HEKİMLİK
UYGULAMALARINDAN ÖRNEKLER
LOKMAN HEKİM, sadece biyolojik hastalıklar ile meşgul olmamış, aynı
zamanda büyü ve nazara karşı şifa uygulamaları yapmıştır. Biyolojik
hastalıklar için şifalı ot ve bitkileri kullanmıştır.
İlaç yapımında kullanılan bitkisel ve hayvansal ürünleri Lokman Hekim
tarifine göre hazırlayan ve satan kişiler "Aktar” olarak adlandırılmıştır.
Zaman içinde Aktar Geleneksel Halk Hekimliğinde Lokman Hekim’in
devamı olarak kabul edilmiştir.
S-11/41
ANADOLU ‘DAKİ GELENEKSEL HEKİMLİK
UYGULAMALARINDAN ÖRNEKLER
Geleneksel Halk Şifacıları hastalıklar ve fiziksel kusurları iyileştirmek için
birçok yöntem kullanmıştır. Bu yöntemlerden bazıları, manevi gücü
kullanarak tedavi, hacamat, kutsal yerlerin ziyareti, vücuttan kan akıtma
ile , dua ile tedavi, bitki, hayvan ve mineral bazlı ilaçlar kullanılarak tedavi.
S-12/41
MANEVİ GÜCÜ KULLANARAK TEDAVİ
Bir kişi ya da nesnenin manevi
gücünden
faydalanılarak
yapılan
tedaviye ‘‘IRVASA’’ denmiştir. Bu amaçla
bazı hayvanların vücut parçaları kutsal
ve güçlü olarak kabul edilir.
S-13/41
VÜCUTTAN KAN ÇIKARARAK TEDAVİ
Çoğunlukla Türkçe’de "parpilama" adı verilen bu yöntem aynı zamanda
'parpilama', 'parpilma', 'parpulama' ve Türkiye'nin farklı bölgelerinde
'parpulma' olarak bilinir. Bu uygulamada, hastanın vücudundaki kirlenmiş
kan çıkarılarak hastanın tedavi edilmesi amaçlanmıştır.
Geleneksel halk kültüründe insan vücudunun baş veya sırt bölgesinin kirli
kan topladığına inanılmaktadır. Bu kan deriye bir neşter veya ustura ile
kesik atılarak kan boşaltılır.
S-14/41
KUTSAL YERLERİ ZİYARET EDEREK TEDAVİ
Evliyaların tüm hayatları boyunca yaşadıkları, dolaştıkları yerler kutsal
olarak kabul edilmektedir. Türkiye'nin değişik yerlerinde bu şekilde kabul
edilen yerler bulunmaktadır. Bazı ağaçlar, çeşmeler ve bazı mezarlar bu
kutsal yerlerdendir. Hastalar
bu yerlere giderek hastalıklarından
kurtulmayı dilerler.
S-15/41
KUTSAL YERLERİ ZİYARET EDEREK TEDAVİ
Bu tür mekanlara gidilip dua edilerek dileklerinin gerçekleşmesini beklerler
S-16/41
MİNERAL TABANLI İLAÇLARLA TEDAVİ
Mineraller de bir tedavi yöntemi olarak kullanılmaktadır. Civa, gümüş,
altın, bakır gibi birçok mineral ve su geleneksel halk hekimliğinde hastaları
iyileştirmek için halk şifacıları tarafından kullanılmıştır.
•Altın ve Altın Tozu topuk dikeni tedavisinde
•Kireç hayvanlarda kene ve pire tedavisinde
•Tuz yaralı insanların tedavisinde, kullanılmıştır
S-17/41
HAYVANSAL İLAÇLARLA TEDAVİ
Bazı hayvansal ilaçlar bazı hastalıkların tedavisinde kullanılmış bazıları da
halen kullanılmaktadır.
• Ayran (veya tereyağı) gıda zehirlenmesi tedavisinde
• Bal anoreksi, peptik ülser, kadın hastalıkları tedavisinde ve hemoroid
tedavisinde kullanılmıştır
• Köpek sütü katarakt tedavisinde kullanılmıştır
S-18/41
HAYVANSAL İLAÇLARLA TEDAVİ
Sülüğün hastalıkların tedavisinde geniş bir kullanım alanına sahip olduğu
iyi bilinmektedir. Bu yöntem Türkiye'de ve başka ülkelerde hala yaygın
olarak kullanılmaktadır.
Sivas ilinde bulunan ve Şifacı Balık olarak bilinen balıklar tedavi amaçlı
kullanılmaktadır. Bu balıklar ilk defa 1843 yılında Avrupalı Biyolog Heckel
tarafından Latince "Garra rufa" olarak adlandırılmıştır. Halen atopik
dermatit ve sedef hastalığının tedavisinde kullanılmaktadır.
S-19/41
BİTKİSEL İLAÇLARLA TEDAVİ
Anadolu bitki türleri yönünden çok zengindir. Konvansiyonel tıp
yaygınlaşmadan önce şifalı bitkilerin bir çoğu kullanılıyorken, daha sonra
zaman içinde kullanımları azalmıştır. Fakat, doğal ve bitkisel tedavilerin
kullanımı tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de artmaya başlamıştır.
Anadolu’daki bitkiler ve otlara ilişkin çalışmalar hala devam etmektedir.
S-20/41
BİTKİSEL İLAÇLARLA TEDAVİ
Anadolu’daki bazı ot tedavileri;
•Şeytan elması (Crataegus azarolus) sarılık tedavisinde
•Anason (Pimpinella anisum), gastrit, hemoroid tedavisinde
•Ardıç ağacı (Juniperus) uyuz tedavisi (insan) ve kalp hastalıklarında
kullanılır.
S-21/41
BİTKİSEL İLAÇLARLA TEDAVİ
•Arpa (Hordeum vulgare) ishal, diyabet, böcek ısırıkları, obezite ve siyatik
•Dut Aağcı (Morus murier) diş ağrısı tedavisinde, kullanılır.
S-22/41
ŞİFALI SU İLE TEDAVİ
Su, şifalı, temizleyici ve arındırıcıdır. Bu nedenle su halk şifacıları
tarafından tedavide kullanılmıştır. Anadolu’nun her tarafında çok sayıda
şifalı su kaynağı bulunmaktadır. Bunlardan bazıları içilebilmekte, bazıları
banyo suyu olarak kullanılmaktadır. Bu yöntemle böbrek hastalıkları, mide
ağrısı, bulantı, kas ve iskelet hastalıkları tedavi edilmeye çalışılmaktadır.
S-23/41
ŞİFALI SU İLE TEDAVİ
Tedavi edici olduğuna inanıldığından hastalara su sesi dinletilirdi. Akıl
hastası, şizofrenler genellikle bu şekilde tedavi edilmiştir.
S-24/41
KUPA TEDAVİSİ
Kupa tedavisi lokal olarak deri üzerinden emme şeklinde yapılan eski bir
alternatif tıp yöntemidir. Bu yöntemle hastalıklı bölgedeki kan dolaşımı
düzenlenmektedir.
Islak kupa tedavisi olarak da bilinen kanatarak yapılan kupa tedavisi
Anadolu’da “Hacamat” adıyla uygulanmaktadır.
S-25/41
KUPA TEDAVİSİ
Hacamatın geçmişi binlerce yıl öncesine
uzanmaktadır, ilk belgelenmiş kullanılışı
Hz.Muhammed'in öğretilerinde bulunmaktadır.
Bir
kaç
hadis
ile
peygamberimiz
Hz.Muhammed’in
bu konudaki tavsiyeleri
bilinmektedir.
Hacamat
tedavisi
tüm
Müslüman ülkelerde uygulanmıştır ve bugün
de yaygın olarak kullanılmaktadır.
S-26/41
İBADET İLE TEDAVİ
İslam'ın Anadolu’da kabul edilmesinden sonra, birçok psikolojik hastalık
ibadet yoluyla tedavi edilmiştir.
Bu yöntemlerden biri hastaya okunmuş su içirilmesidir. Bir diğeri ise
muska taşımaktır. Dokunarak dua okumak da şifa yöntemlerindendir.
S-27/41
NAZARA KARŞI TEDAVİ
Nazar antik çağlara kadar uzanan çok yaygın bir halk inancıdır. Anadolu
halkı iş ve sağlık problemlerini nazarla ilişkilendirmiştir. Bu nedenle nazara
karşı pek çok dua okunmaktadır. Diğer yöntemler ise “nazarlık” denilen,
mavi taşı taşımak veya yazılı duaları içeren değişik malzemelerden
yapılmış muskaları bulundurmaktır. Kurşun dökmek de nazar için yaygın
kullanılan bir yöntemdir.
S-28/41
DİĞER TEDAVİLER
Ateş: Ateşi düşürmek için adaçayı içilmesi ve cilde sirke uygulanması
halen kullanılan geleneksel yöntemlerdendir.
Baş ağrısı: Tülbent veya başörtüsünün başa sıkıca sarılması ve tahta
kaşık ile sıkılması kullanılan bir yöntemdir.
Karın ağrısı: Sızma zeytinyağı ve karabiber karıştırılarak göğüs ve sırt
bölgesine sürlüp üstü sıkıca örtülür.
Isıtılmış tuğla da karın ağrısının tedavisinde kullanılmaktadır.
S-29/41
DİĞER TEDAVİLER
Kesik ve Apse: Yumurta zarı lezyon üzerine sarılır.
Keten tohumu yağı ve tarçın karışımı lezyona sürülür.
Su çiçeği: Susam yağı kullanılmaktadır.
Siğiller: Siğil sayısı kadar buğday ya da arpa tanesine dua okunur.
Sabah namazında iğde ağacına siğil sayısı kadar dua okunur.
Siğile incir ağacı reçinesi sürülür.
S-30/41
MÜZİK İLE TEDAVİ
Modern tıbba kayda değer alternatif
bir çözüm olan müziğin önemi ve
iyileştirme gücü Anadolu Selçukluları
ve Osmanlılar tarafından yüzyıllardır
biliniyordu. Müziğe verilen önem
sağlık
kurumlarında
bir
tedavi
yöntemi olarak kullanılmasından da
anlaşılmaktadır.
Tıp sanatına Selçuklu döneminde çok
önem verilmiş ve tıp kitaplarında spor
ile beraber müziğin de tedavi maksatlı
kullanıldığı yer almıştır.
S-31/41
MÜZİK İLE TEDAVİ
Anadolu halk hekimleri müziğin etkileri
üzerine çalışmalar yürütmüşler ve eski
hastanelerde(darüşşifalarda) yaygın
olarak uygulamışlardır.
Darüşşifa’larda tedavi ücretsizdi ,
doktorlar, cerrahlar, eczacılar, hemşireler,
imamlar
ve
sazendeler
görev
yapmaktaydı.
S-32/41
MÜZİK İLE TEDAVİ
İslam dünyasında müziğin özellikle
psikolojik hastalıklardaki tedavi edici
niteliği ile ilgili bilimsel temelleri ilk
olarak Kindi (801-865), Er-Razi (854932), Farabi (870-950) ve İbni Sina
(980-1037) tarafından atılmıştır.
Er-Razi melankolik hastaların meşgul
edilmesini, müzik yapmalarını tavsiye
etmiştir.
S-33/41
MÜZİK İLE TEDAVİ
Farabi Türk müziği makamlarının gün içindeki zamana göre
psikolojik etkilerini aşağıdaki gibi açıklamıştır:
Hüseyni makamı: sabah etkili
Rast makamı : güneş doğarken etkili
Buselik makamı : kuşluk vakti etkili
Uşşak makamı : öğle vakti etkili
Hicaz makamı : öğleden sonra etkili
Irak makamı : ikindi vakti etkili
İsfahan makamı : akşam alacakaranlık vakti etkili
Neva makamı : akşam etkili
S-34/41
MÜZİK İLE TEDAVİ
Farabi aynı zamanda Türk müziği makamlarının hastalıklara
etkisini de aşağıdaki gibi belirtmiştir:
İsfahan makamı: aydınlatır, zekayı arttırır, hafızayı tazeler
Rast makamı: eklampsi ve felç
Zirevkent makamı : sırt ve eklem ağrısı
Rehavi makamı : başağrısı
Neva makamı : jinekolojik hastalıklar
Zengule makamı : kalp hastalıkları
Hicaz makamı : dizüri
Buselik makamı : omuz ve bel ağrısı
Uşşak makamı : kalp ve mide rahatsızlıkları, dizüri ve yüksek ateş
Irak makamı : menenjit ve nörolojik hastalıklar
S-35/41
MÜZİK İLE TEDAVİ
İbni Sina müziği, geometri, aritmetik ve astronomi ile birlikte dört
matematik biliminden biri olarak kabul etmiştir. İbni Sina, Kitab-ül-Şifa
adlı kitabında müziğin, hastaların zihinsel ve ruhsal güçlerini artırmak
için ve hastalığa karşı savaşmak en iyi tedavi yollarından biri olduğunu
belirtmiştir.
S-36/41
MÜZİK İLE TEDAVİ
Müzikle tedavi geleneği, eğitim ve uygulama faaliyetlerini de içerecek
şekilde, TÜMATA Grubu tarafından Türkiye’de ve dünya da
sürdürülmektedir.
S-37/41